22 Aralık 2003 Pazartesi
KONYA'YI GEZERKEN
İnsanlık tarihinin ilk yerleşim merkezi ve geniş tarihi birikimi ile bir çok medeniyetin yaşam merkezi olan KONYA, İç Anadolu Bölgesinin orta kısmında yer alır. Ankara, Konya arası dört saat sürüyor. Konya’ya giderken uçsuz bucaksız sarı dünya Cihanbeyli Ovası’nı geçersiniz. Ufuk çizgisine kadar sarı buğday tarlaları sağ ve sol tarafınızdadır. Tüm dünyayı besleyebilecekmiş hissine kapılırsınız, altın sarısı bereket tarlalarını seyrederken.
Malazgirt Zaferi’nden önce Konya’ya ilk gelen Türk akıncıları Selçuklu’lardır. Konya’yı Kutlamışoğlu Sultan Süleyman Şah fethetti. 1074 ‘te başkenti İznik olan Anadolu Selçuklu Devleti, İznik’i kaybedince 1097 yılında başkenti Konya’ya taşıdı. Başkent olmasından sonra mimari açıdan çok etkilenen kent , Selçuklu’lardan sonra Karaman Oğulları’nın en büyük şehri oldu. Fatih ,1470’te dördüncü eyalet olarak Karaman eyaletini, merkez olarakta Konya’yı seçer. Sırasıyla, Fatih’in oğulları Şehzade Mustafa, Şehzade Cem , II. Beyazıt’ın oğulları Şehzade Abdullah, Şehzade Şehenşah, oğlu Şehzade Mehmet Şah eyaleti yönettiler. 17. y.y.’da eyalet , 80 bin km. büyüklüğe ulaştı ve Tanzimat döneminde Karaman yerine Konya adıyla anılmaya başladı. Uzun süre başkentlik yapması nedeniyle Türk mimarisinin önemli eserleri günümüze kadar ulaşmıştır.
Konya, düm düz bir ovada yer alır. Yokuş ve gecekondu yoktur şehirde. Sokaklar temiz ve moderndir. Dükkanları, pastahaneleri, parkları hemen fark edersiniz. Üsten raylı sistemin ilk uygulandığı illerimizden biridir. Şehrin her tarafına raylı sistemle rahatça ulaşabilirsiniz. Meram Bağları kentin yaz aylarını geçirdiği bir semttir. Meram’da harika villalar , geniş bahçelerin içinde yer alır. Dışardan bakınca boş zannedersiniz ama yazın en kalabalık semttir. Çay bahçeleri, lokantaları, piknik yerleri,hamamı ve tarihi köprüsü ile dinlenilecek yerdir Meram Bağları. Konya’da alt geçitlere ‘’battı ,çıktı’’ denilir.
MEVLANA müzesini anlatmadan önce , Mevlana’nın hayatı hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum. Mevlana (1207-1273) Afganistan sınırları içinde yer alan Horasan yöresi, Belh şehrinde doğmuştur. Çeşitli illeri dolaştıktan sonra ailece Karaman’da (Larende) Subaşı Emir Musa’nın yaptırdığı medreseye yerleştiler. O yıllarda Selçuklu Devletinin başkenti Konya, hükümdarı Alaeddin Keykubat’tır. Hükümdar Mevlana’nın babası Sultanül-Ulema (bilgelerin sultanı) Bahaeddin Veled’i Konya’ya davet eder. Altunapa (İplikçi) Medresesi tahsis edilir. 1231 yılında ölen babası için mezar yeri olarak günümüzde Mevlana Müzesi olan Mevlana Dergahı (Selçuklu Sarayı’nın gül bahçesi) seçilir. Bütün talebeler ve müridler Mevlana’nın çevresinde toplanırlar. Mevlana büyük bir bilim ve din bilgini olur. Mevlana ‘nın ölüm günü, yeniden doğuş günü olarak kabul edilir ve ‘’Şeb-i Arus’’ (düğün günü) törenleriyle kutlanır.
MEVLANA MÜZESİ; 6500 m2 iken, Gül Bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle 18.000 m2 alanı kapsar. Müze avlusuna ‘’Dervişan Kapısından’’ girilir. Mevlana ve aile fertlerine ait ana bina üzeri ‘’Kubbe-i Harda’’ (yeşil kubbe) denilen 4 kalın sütün üzerine, mimar Tebrizli Bedrettin tarafından yaptırılmıştır. Kapıdan adımınızı atınca, sanki içiride mıknatıs gibi güçlü bir kuvvet sizi içeriye doğru çeker. Mistik ortamda sessizce etrafınızı incelerken, muazzam bir huzur kaplar içinizi. Antre bölümünde kapının üzerinde yeşil fon üzerine , altın sarısı ile yazılmış dualar yer alır. Tavan sade mini kubbelerden oluşur. Duvarda büyük ve küçük harflerle yazılmış dualar yer alır. Kapının yanında bakırdan yapılmış, üzeri işlemeli ‘’Nisan Tası’’ bulunur. Bu kapıdan geçince türbeye girilir. Türbenin içi, muhteşem sanat şaheseridir. Öylesine süslenmiştir ki, minik bir düz alan yoktur. Vitraylı camlar ayrı güzellik katar. Her tarafı yağ kandilleri süsler. Başınızı kaldırıp tavana bakınca, bazı kubbeler kabartma, bazıları da harika
motiflerle türbe duvarları ile bütünleşmiştir. Burada ışık loştur. Türbe bölümünden salona geçilirken yan yana sıralanmış değişik şekillerde yağ kandillerini fark edersiniz. Yeşil daire desenli cam kandil, birbirinin içinden geçen kalın mermer zincirli kandil, alt kısmı sarı , kırmızı desenli beyaz cam kandillerin altından geçersiniz. Salonda el yazmalı Kuran’lar, hat sanatına ait eserler sergilenir. Müzenin diğer bölümlerinde mevleviliğe ait kumaş,halı,müzik aletleri sergilenmekte. Mevlevi yaşamını anlatan bölümde, heykellerden yapılmış, ‘’Mevlevi Sofrası’’ , ‘’Kazancı Dede’’ gibi bölümler yer alır. Ayrıca 9116 basma, 3705 el yazma eserlerden oluşan kütüphane bulunur.
SELÇUKLU KÖŞKÜ; Sultan Kılıçaslan II (1156-1192) devrinde yapılmıştır ve Sultan Alaaddin Keykubat I. zamanında onartılıp genişletilmiştir. İki katlı olarak inşa edilen köşkün duvarları çini motifleri ile süslenmiştir.
KARATAY MÜZESİ (MEDRESESİ); Emir Celaleddin Karatay tarafından 1251 yılında yaptırılmıştır Selçuklu ve Osmanlı çini eserleri sergilenmektedir.
İNCE MİNARE MÜZESİ; Selçuklu veziri Sahip Ata Fahrettin Ali tarafından 1254 yılında yaptırılmış olan müzede Beylikler ve Selçuklular dönemine ait taş, ahşap eserler sergilenir.
ATATÜRK MÜZESİ; Atatürk’e ait eşya,belgeler,elbiseler ve fotograflar sergilenir.
İNCE MİNARE (DARÜL HADİS) ; Selçuklu sultanı İzzettin Keykavus II devrinde Hüseyin oğlu Fahrettin Ali tarafından ‘’Hadis ilmi’’ okutulmak için 1258-1279 yıllarında yaptırımışıtr.
ARKEOLOJİ MÜZESİ; Neolitik, Erken Bronz, Hitit, Frig, Grek, Roma,Bizans devirlerine ait eserler sergilenir.
ALAADDİN CAMİİ; Selçuklu eserlerinin en eskisi olup Sultan Rüknettin I tarafından 1219 yaptırılmıştır.
Çeşitli medeniyetlerin yaşadığı Konya’ya 60 km uzaklıkta Çatalhöyük’te arkeoljik kazılar devam etmektedir. En erken yerleşim katı M.Ö.5500 yıllarına kadar uzanır. İnsanlık tarihinde ilk yerleşke, ilk ev mimarisi, ilk kutsal yapı Çatalhöyük’te yapılmıştır. Çumra Çatalhöyük, sadece ülkemizin değil, dünya ölçüsünde yemek kültürünün ilk defa başladığı, ateşin kullanıldığı,yerleşik hayata geçildiği, vahşi hayvan saldırılarına karşı ortak savunmanın yapıldığı yerdir. Neolitik, Erbaba, Karahöyük Kalkolitik,Alaaddin Tepesi,Eski Tunç Devri merkezleridir. Tarih devirlerinde Hititler, Lidyalılar, Persler, Büyük İskender, Selevkoslar, Bergama Krallığı ve Roma kent ve çevresine hakim olmuştur. Buradan çıkartılan eserler Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir.
EFLATUN PINAR HİTİT ANITI; Beyşehir’e 22 km. uzaklıktadır. Kutsal Hitit Anıtı, göğü taşıyan ve yerle gök arasında ilişki kuran Tanrıları tasvir eder.
KİLİSTRA ANTİK KENTİ; Hatunsaray ilçesinin 16 km. kuzey batısındadır. 7. y.y. ‘da Kapadokya benzeri yumuşak kayalar oyularak, kaya yerleşkesi yapılmıştır. Şapel,Sümbül Kilise, Büyük Su Sarnıçı kazılar sonucu ortaya çıkartılmıştır.
Aynı zamanda göller cenneti olan Konya’da, Karapınar ilçesini 18 km. mesafede , çift volkan patlaması ile oluşan bir krater gölü olan Meke Gölü yer alır. Etrafında Acı Göl, Çırak Göl, Meyik Göl gibi bir çok krater gölü bulunur. Ilgın (Çavuşlu) Gölü, su ürünleri bakımından önemlidir. Ereğli Gölü, sazlıklarında 200’ün üzerinde kuş türü yaşar. Beyşehir Gölü, yurdumuzun üçüncü büyük gölüdür. Milli Park olan gölümüz, su ürünleri açısından değeri yüksektir. Yunak Gölü, Akşehir Gölü ve Yerköprü Şelalesi en önemlileridir.
Kentimizde, Balatini ve Körükini Mağaraları (Beyşehir), Büyük Düden Mağarası (Derebucak), Tınaztepe Mağarası ( Seydişehir) bulunmaktadır. Ayrıca anıt ağaçlar kapsamında, Beyşehir’de Titrek Kavak 100 yaşında 25 m. ve 8 m. çevresi ile kent merkezinde fosil Ardıç 500 yaşında 4.5 m çevre genişliğine sahiptir.
Geniş mutfak kültürüne sahip Konya mutfağından, etli pide, fırın kebabı, tandır, çeşitli börekler ve Petek Pastanesinin pastaları seçtiklerim.
Mevlana, ‘’ her gün bir yere konup göçmek, akarsu gibi bulanmamak, donmaktan kurtulmak ne hoştur’’ der. Yeni gittiğim bir yere ön yargılardan uzaklaşarak gitmeyi tercih ediyorum. Böylece her şey sizin keşfetmenizi , gezinin her dakikasını değerlendirmenizi sağlıyor. Arkadaşınız daha önce gitmiş olabilir, beyenmemiş olabilir, sizi etkilemesine izin vermeyin,lütfen. Sizin bakış açınız tabiki farkı olacaktır. Başkalarının gözünden kaçan noktaları siz bulabilirsiniz. Konya bir güne sığmayacak kadar geniş tarih ve kültüre sahip bir ilimiz. Yeni gezilerde buluşmak ümidi ile.......
Ağaç, ayak ve kanatla hareket etse,
Ne testerenin derdi ne de baltanın darbesini çekerdi.
Güneş, kanatlarıyla her gece gitmese,
Dünya sabahları nasıl aydınlanırdı?
Acı su denizinden ufuklara girmese,
Sel ve yağmurla gülistanın hayatı nereden gelirdi?
Damla kendi vatanına gidip döndü,
Bir sedefe tesadüf edip inci oldu.
Yusuf, babasından ayrılıp ağlaya ağlaya seyahate çıkmadı mı?
Seyahat saadet, mülk ve zafer kazanmadı mı?
Mustafa, Medine tarafına seyahat yapmadı mı?
Orada saltanat bulup yüz diyarın sultanı olmadı mı?
Ve eğer ayağın yoksa kendi içine seyahat seç,
Yahut maden gibi eserin şualarını kabul et!
Kendinden kendine seyahat yap ey hoca ,
Çünkü böyle bir seyahatten dolayı toprak, altın madeni oluyor....
MEVLANA (SEYAHAT ŞİİRİN’DEN)
Eğer tren yolculuğunu tercih ederseniz İstanbul Haydarpaşa Garından Meram Ekspresi kalkıyor. Havayolu ve karayolunu da tercih edebilirsiniz.
NOT: Şeb-i Aruz törenleri 10- 17 Aralık tarihlerinde yapılmaktadır.
Nurperi Ünsal.
Tue Dec 23, 2003 fotoGezi
13 Aralık 2003 Cumartesi
Abant'ta Sonbahar
En sevdiğim mevsimler ilkbahar ve sonbahardır. Doğa bahar aylarında tüm cömertliği ile güzelliklerini bizlerle paylaşır. Yine içimdeki sesi dinleyerek, sarı sonbaharı hissedebilmek arzusuyla ABANT’a gitmek için yola çıktım. Yeşillikler içinde saklanmış Bolu’ya geldiğimizde sol tarafımızda bulunan ilin üzeri tamamen sis bulutları ile kaplanmıştı.
Abant levhasından dönünce, yeşil dünyaya aniden dalıyormuş hissine kapılırsınız. Sağ ve sol tarafınız yemyeşil çamlarla kaplıdır. Elinizi uzatsanız dalları yakalayacak kadar yakındır ağaçlar. Bu yeşilliğin içinde aniden masmavi gölü görürsünüz. Etrafı yeşil dağlarla çevrili, masmavi göl. Durup onunla gözgöze gelirsiniz. Gökyüzünün rengine göre değişen gölün rengi, yaz mevsimindeki gibi pırıl pırıl parlayan mavi renginde. Çünkü bugün hava harika bir sonbahar günü, içimizi ısıtan güneş her tarafa neşe ve mutluluk yaymakta. Otobüsten inip hemen doğaya koşarak fotoğraf çekmeye başlıyorum. Doğa tüm güzelliğiyle karşımızda. Yeşil çam ağaçlarının arasında sarı dalları ile parlayan ağaçlar, yeşil bir çalının arkasında kıpkırmızı yapraklarıyla fotoğraf karelerimizi süslüyorlar. Bu ağaçların altını kaplayan yeşil bitkilerin üzerini sonbahar yaprakları kaplamış. Kuru yaprakların arasından beyaz ve sarı renkli papatyalar, leylak rengi yabani çiğdemler fışkırmış. Hayret edersiniz sonbahar mı, yoksa ilkbahar mı diye !
Bolu’nun 35 km. güneyinde bulunan Abant Gölü, denizden 1328 mt. yükseklikte. Tektonik kayma ile oluşmuş krater gölü. 1350 hektar alana sahip. Bilinen en derin yeri 17 mt., çevresi 7 km. Çevresini kaplayan dağlar yer yer 1800 mt. yüksekliğe ulaşıyor. Çam, kayın, gürgen, ağaçları ile kaplı olan dağlar göl ile bütünleşmiş.
Dağlara doğru çıkıp , arkanıza bakınca yeşil, sarı, kırmızı, kahverengi ağaçların arasından masmavi göl "yanıma gel..." dercesine bakar size. Yanına gidince bazı yerlerin yarı bataklık olduğunu fark edersiniz. Burası, sarı cılız sazlıklarla kaplıdır. Sonra yol kenarından gölle beraber yürümeye başlarsınız. Hafif esen rüzgarın etkisiyle hareketlenen göl suları, kıyıya mini dalgalarla yaklaşır. Suda kurumuş nilüfer yaprakları hafif hafif dalgalanır. Eğilip bakınca , suların içinde köke doğru yeni sürgün veren mini nilüfer yapraklarını fark edersiniz. Tüm doğa şimdiden hazırlık yapmıştır ilkbahara... Ördekler de ailece bu şenliğe katılır. Yürüdüğünüz yol hafifçe sağa doğru döner. Sağ tarafınızda yer alan , koyu yeşil yüksek çam ağaçlarının arasından güneş yol bulup toprağa inememiştir. Bu nedenle ağaçların arası koyu bir gölgeye bürünmüştür. Sol tarafınızda bulunan ağaçların arasından göl kenarında yürürken , ilerdeki patikadan gölün kenarına inerseniz, göl sularının nasıl berrak ve temiz olduğunu fark edersiniz. Dipteki kumları görürsünüz. Burası harika piknik alanıdır. Yaz aylarında gelen arkadaşlar karşıdaki sazlıkların içinde beyaz atların olduğunu söylediler. Göl etrafında tam daire çizerek yürümek isterseniz bir buçuk saatinizi ayırmanız gerekir.
Abant Gölü her mevsim size başka süprizler hazırlar. Dört mevsim geldiğim Abant, kışında beyaz ve yeşildir. Kışın üç ayını yüzeyi buz tutmuş, sütbeyazı karlarla geçiren gölün etrafındaki yeşil çamlar, beyazla ebrulidir. Etrafta bulunan otellerin çatılarından kalın buzlar sarkar. Bu beyaz dünyada gölün etrafını kızakla gezmek ayrı güzellikler yaşamanıza sebep olur. Tabiat ana Abant’a dört mevsim insanları kendine çeksin , monotonluktan sıkılan biz insanlar onu fark etsin, keşfetsin diye ağaçların arasına sırlarla saklamıştır......
Abant Gölü’ne girişte sağda bulunan alışveriş merkezinden, çevre köylerde yapılan peynir, böğürtlen, kuşburnu, ahududu reçeli , tereyağ, kurufasulye, ev tarhanası ve erişte alabilirsiniz.
Nurperi Ünsal
fotoGezi-subscribe@yahoogroups.com
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)