"I believe the narrative form is very very tired." George Steiner soundbit by The Guardian. "Me pap!" cries a litblogger in response. Such is the future of criticism. Of course, Steiner has been saying such things for many years. Like the Austrian author he introduced to an English-speaking audience in 1975, he's a master of necessary exaggeration. All that's left now is the search for a narrative of exhaustion. Another one.
For help, see this three-part interview with WG Sebald posted at Vertigo: "The art really is in isolating yourself and letting as few things into your head as possible." So then, back to blogging.
26 Şubat 2008 Salı
11 Şubat 2008 Pazartesi
Brief update
As some of you will have read at RSB, I've been unable to post here for a while. Many thanks to those of you who have sent messages of support. I hope to be back to something approaching normal within a fortnight, although what I write then might not be quite the same as before. If so, the head injury might not be entirely bad.
As I spent two weeks in hospital without much contact with the world, let alone internet access, I'm not sure if this has been mentioned elsewhere, but I've just noticed Cambridge University Press is, at last, due to publish The Letters of Samuel Beckett: Volume 1, 1929–1940 later this year. Great news!
As I spent two weeks in hospital without much contact with the world, let alone internet access, I'm not sure if this has been mentioned elsewhere, but I've just noticed Cambridge University Press is, at last, due to publish The Letters of Samuel Beckett: Volume 1, 1929–1940 later this year. Great news!
8 Şubat 2008 Cuma
Yenice Yolları Kıvrılır Gider...
Adana Çiftetellisi.
Ve dönüş zamanı geldi. Yenice Yolları Bükülür Gider... Mersin-Adana treninde gün batımında karlı Toros Dağlarının üzerinde muhteşem bir bulut ve ışık gösterisisini arkasında bırakarak Adana yollarında ilerliyor. Çukurova mavi trenini beklerken Adana Garı bir mücevher gibi ışıklandırılmış.
Bu arada Adana kebaplarıyla dünyaca meşhur Onbaşılar'ın Adana Garından çıktığınızda sola dönünce bir sonraki meydana yakın olduğunu hatırlatmak gerek...
7 Şubat 2008 Perşembe
Namrun Kalesi
Çarşıdaki gezimizden sonra Namrun Kalesine yöneliyoruz. Çamlıyayla çarşısının hemen üzerinde masa gibi bir kayalığın en ucunda, kırlangıç yuvası gibi bir kale Namrun Kalesi... Eski çağlarda birbirini gören kaleler ve Toroslarda bir çok tepede bulunan kulelerden ateş ya da haberci kuşlar yardımıyla uzak mesafeler arasında haberleşme sağlanırmış.
Kaleden kaleye şahin uçurdum...
6 Şubat 2008 Çarşamba
Demirciler demir döver, bakırcılar bakır...
Demirciler Demir Döver Tuncolur
Mis gibi kokan yayla ekmeği sobanın üzerinde kızarıyor. Kahvaltıdan sonra Çamlıyayla çarşısına gidiyoruz. Çamlıyayla çarşısı, demircileri, bakırcıları, sobacıları, aktarları, kasapları, bakkalları ile pazar yeri gibi. Demirciler demir döver, bakırcılar bakır... Kulaklarımda ağır çekicin demiri örsde döverken çıkardığı sesler... Hemen arkada Bolkar Dağları... Burada pansiyonlar, oteller de var... Hele kasaptan et kestirip, fırın ağzı yaptırıp, bir de fırının hemen üstündeki sıcacık odada yerseniz tadına doyum olmaz... Ama sonra dışarı çıkınca üşümeyin... Buradan yolumuz Namrun Kalesi...
Kalktı Göç Eyledi Avşar Elleri
" | Kalktı göç eyledi avşar elleri, Ağır ağır giden eller bizimdir. Arap atlar yakın eyler ırağı, Yüce dağdan aşan yollar bizimdir. | " |
5 Şubat 2008 Salı
Toroslarda Sabah
Sabahın seherinde... Uzaklardan gelen ezan sesiyle uyanıyorum. Gün doğu tarafında belli belirsiz bir mavilikle ışımaya başlıyor. Pencereden gördüklerimle yetinmeyip, sabahın soğuğunda üzerimi sıkıca giyinip, tripod'umu, fotoğraf makinamı alıp hemen yakında daha geniş görüşlü bir yere çıkıyorum. Günün ilk ışıkları ortalığı aydınlatırken, deniz tarafından gelen süslü bulutlar renk ve ışık oyunları yapıyorlar.
Bulut gelir seher ile... Güneşin ilk ışıkları Bolkar Dağlarının üzerine düşerken, Medetsiz ve Aydos tepeleri pembeleşiyorlar. Genellikle böyle sabahlarda gökyüzünde pembe filler gibi bulutlar görünürler ama bu sabah görünmüyorlar... Tekrar yayla evine dönüyorum. Kahvaltıdan sonra Çamlıyayla çarşısına gideceğiz ve Namrun Kalesini keşfedeceğiz...
Yayla Evinde Akşam Oluyor...
Akşam şirin mi şirin bir yayla evinde kalıyorum. Toroslarda yavaş yavaş gün batıyor. Güneş Bolkar Dağlarının batısından, Çamlıyayla merkezinin üzerinden kayboluyor. Gökyüzü koyu mavi ve kızıl renklere boyandı. Gelirken en sevdiğim beş yıldızlı müziklerimi ipod'uma yüklemiştim sözde... Ama ne bir müzik, ne bir ses... Yalnızca yaylanın sessizliğinin melodisi... Uzaklardan bir köpek havlıyor... Sobadan çıtırtılar geliyor. Yanan odunun tatlı kokusunu duyuyorum uykuya dalarken...
Sobalarında kuru da meşe yanıyor... Seha Okuş, Emel Taşçıoğlu, TRT Kayıtları.
4 Şubat 2008 Pazartesi
Toros Yaylalarında
Yaylalarda Gezerim...
Tarsus şehir merkezinden Çamlıyayla dolmuşlarına biniyorum. Bolkar Dağlarının eteklerine doğru yol alıyoruz. Uzaklarda başı karlı Aydos ve Medetsiz dağları tüm güzelliğiyle uzanıyor. Toroslarda baharla karışık bir kış yaşanıyor bu sene. Kar yağmış ama Akdeniz'in güneyli rüzgarları ve güneş hemen eritmiş. Akşam bir yayla evinde birlikte konuk olacağız, sabah gün doğarken sobada çıtır çıtır yanan odunların sesiyle, sıcak yayla ekmeğinin kokusuyla uyanacağız, kahvaltımızı yaparken gündoğumunu izleyeceğiz...
Antik Tarsus Kent Merkezi II
Saat kulesinin hemen yanındaki Ulu Cami restorasyonda. Tarihi Kırk Kaşık Bedesteni'nin restorasyonu yeni tamamlanmış. Hemen yan tarafındaki eski çarşılar bedestene dahilmiş. Yakın zamanlara kadar büyük bir Kapalıçarşı halindeymiş... Ama günümüzde yalnızca bir kemer kalmış... Kırkkaşık bedesteni, Ulu Cami ve Saat kulesinin bulunduğu kompleksin arka tarafındaki sokakta ise Bilali Habeşi camii ve Bilal-i Habeşi'nin türbesi var.
Yolcu yolunda gerek... Artık yol zamanı. Şimdi yolum Tarsus'un hemen kuzeyinde Toroslarda, Aydos Dağı ve Medetsiz'in yamaçlarında eski Tarsusluların Namrun dedikleri Çamlıyayla yolu... Bolkar dağlarında gün doğumunu birlikte izleyeceğiz... Namrun kalesini keşfedeceğiz...
Antik Tarsus Kent Merkezi
Şirin Tarsus evlerinin arasından, renkli sokaklardan, tarihi bedesten, cami ve kiliselerin olduğu Makam meydanına ulaşıyorum. Burada Altından Geçme adı verilen Roma şehir kapısı ve surlarının hemen yanında cami olarak bugün de ibadete açık eski bir kilise var. Hemen çaprazında ise Danyal Aleyhisselam'ın türbesi... Hz. Daniel yani...
Bu bugüne kadar yalnızca bir inançtı... Ama hemen türbenin yanında, abdest almak isteyen ziyaretçiler için küçük bir şadırvan yapılmak istendiğinde asıl manzara ortaya çıkıyor... Bunun üzerine tüm alan kazılıyor. Altından bir tarihi mezar ve yapı kalıntıları da çıkıyor...
Hemen yanı başında Kubad Paşa Medresesi var. Ama ne yazık ki kapalı olduğundan giremiyorum. Burası eskiden Tarsus Müzesi imiş... Ama kapatılmış... Bekçi ve hoca ile sohbetten sonra Saat Kulesi ve eski bedestenin bulunduğu Şehit Kerim mahallesine yöneliyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)